KORKUTULMUŞLUK PSIKOLOJISI

04/12/2012 20:35

KORKUTULMUŞLUK PSIKOLOJISI

KORKUTULMUŞLUK PSIKOLOJISI

Herkes Erdoğan’ın neden bu kadar Kürtlere ve Kürt partilerine yüklendiğini, şövenist zihniyetli herkes dışındaki tüm sağduyulu çevrelerin barış , demokrasi, özgürlük çağrılarına tehdit, şantaj, tutuklama ve soykırımla yanıt verdiğini merak ediyor olmalı. Öyle ya aklıselim biri ne diye barış dururken savaş yapsın. Demek ki ortada yolunda olmayan bir durum var. Erdoğan iktidara geldiğinde öyle değildi, en azından öyle gözükmüyordu. İktidara geldikten bir süre sonra da böyle gözükmüyordu. Türk filmlerinin meşhur deyişiyle "her şey bir 17 Ekim 2006 günü” Türkiye ve 23 Eylül 2007 Amerika’da arabada mahsur kalmayla başladı. Bir gün olur da Erdoğan Turgut Özal’ın akibetine uğrarsa, yapılan incelemeler sonucunda bu iki tarihin öne çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Türkiye’de Özal gibi kendine güvenli bir zatı zehirleyecek kadar iktidarüstü kudretli çetelerin Erdoğan’ı arabada hapsederek ecel terleri döktürdüğü ve o gün bugündür Erdoğan’ın psikolojisinin bozulduğu, ölüm korkuları ve kabusları içinde "Aman ben ölmeyeyim de varsın tüm Kürtler, demokratlar, yazarlar, gazeteciler vs. ölsün bana ne” politikasına yattığı aşikardır. Eğer öyle değilse, çıkar kamuoyunun karşısına ve bu Kürt, demokrat, özgürlük karşıtı düşmanlığının nerden kaynaklandığını açıklar da, herkes en azından neyin ne olduğunu anlar.

2006-07’den bu yana bakalım; bu ülkede hiç mi bir AKP’li siyasal suç işlemedi? Hiç mi faul konuşmadı? Tüm siyasal suç işlemeler, faul konuşmalar nasıl oluyorda DTP ‘li seçilmişleri, öğrencileri, aydınları, gazetecileri vb. buluyor?

Bu mantıklı değil. Bir taraf ne kadar çirkeflik yaparsa yapsın, tecavüzden tut riyakarlığa, beyaz et ve toz ticaretine, katletmelere kadar her cüretkarlığı sergileyecek ve kılına dokunulmadığı gibi devlet güvencesinde sokak serseriliğinden milyonerliğe yükselecek, diğer taraf özgürlük, barış, demokrasi istedi diye binlerce faili meçhule maruz kalıp onbinlercesi zindanlara doldurulacak, geri kalanı inkarla, tehditle, katliamla sindirilmeye çalışılacak. Bunun tek mantıği açıklaması var.

Erdoğan Özal’ın akibetini paylaşma korkusuyla bilinen o güce teslim oldu ve o güç ona diyor ki; Öcalan’a tecrit uygula, Erdoğan "Hayhay abi” diyor, hemen uyguluyor, dünya da ayağa kalksa "Koster bozuk”tan vazgeçmiyor. O güç, "BDP’yi tüket” diyor, Erdoğan yine "Hayhay abi” deyip polise emir veriyor ve işte zindanlarda yer kalmadı, güya daha tutklanacak seksen bin kişi sıradaymış. Akıldan uzak değil, çünkü o güç bir ara bin operasyonluk listeler de yapmış, memleketi faili meçhuller diyarına çevirmemiş miydi? Yani kimse demesin Türkiye’de bin operasyon sahibi odaklar gitti bitti. Onlar halen bu memleketin korkulu rüyası; iktidarı da, devleti de, orduyu da, güdümlü basını da yürütenidir. Biraz daha tecrübe kazanmış, biraz daha perde arkasına çekilmiş ve biraz daha işlerini direkt yapmaktansa Erdoğan gibi piyonların gözünü korkutarak uygulatma yöntemine kaymışlardır.

Erdoğan bu korkusundan sıyrılıp o gücü deşifre etme, ya da karşı durma gücüne sahip midir, değildir; çünkü arabada yaşadığı ölüm korkusu her an bir kabus gibi gözlerinin eriminde ve belleğinde. Ha, Erdoğan mapushanedeki ya da dağdaki bir özgürlük savaşçısının cesaret, kararlılık ve inancına da sahip değil ki, ölümü göze alıp haksızlığa, şantaja, tehdite dirensin. Onun için tek önem arzeden iktidarda olması, kitleler karşısına çıkınca şakşaklanması, taraftarlarının milyonlarına milyon katılması. Çünkü ideal sahibi bir insan değil. Belli bir amaca kilitlenmemiş. Tarla süren pullukların arkasına bağlanan "sarhoş tekerlek” gibidir, her önüne çıkan kesekle rotası sapmaya açıktır.

Şimdi de o güç Erdoğan’a "BDP’yi tasfiye et, ama bunu kanunen yap” diyor. "Kanunen yap” demesinin nedeni de iç ve dış kamuoyundan tepki alınmaması içindir. Hani dokunulmazlık kaldırılsa DTP’liye yakıştırılacak suç mu yok? Diz boyu var zaten. "Sayın Öcalan demiş” demekten tutun da "halka hitaben kürtçe konuşmak”tan, "kesk û sor û zer flamalar altında söylev verme”ye, "gerila cenazelerine katılmak”tan "özgürlük isteme”ye kadar say saymakla bitmez, suçlanacak hususlar. Yeter ki dokunulmazlığı kaldır, onbin yıl hapis bile verir bu yargıçlar. Kamuoyuna da der ki "Yargı kararıdır, bizde yargı bağımsızdır” ama her nedense bu yargı 17 Ekim 2006’dan bugüne sadece BDP’lileri hedefliyor. Bir gün de KCK operasyonu yerine AKP operasyonu yapsaydı ya bu "bağımsız yargı”?

Yapmaz çünkü AKP ve liderliği o güc’ün güdümünde ve dolayısıyla çözüm değil çözümsüzlük, barış değil savaş, demokrasi değil kıyım getirmekten öte bir işe yaramayacak olan bu iktidar artık kesinlikle bir halk devrimiyle yıkılmayı haketmiştir. Kendiliğinden gitmesi beklenemez. Halklarımızın daha çok acı çekmemesi için hep birlikte devrime yürümek kaçınılmazdır.

HESEN HUSEYİN DENİZ